Söyleşi, Aleksei Ustimenko
Matematikçi Aleksei Ustimenko ile Jetz'in başlangıç edisyonu Güzel Yeni Dünya kapsamında gerçekleştirdiğimiz söyleşi, matematiksel sorgulamanın çok yönlü işlevi ve matematik ile entelektüel uğraş arasındaki ilişkiye dair görünümler sunuyor. Matematiğin çağdaş sosyo-ekonomik olgularla ilişkisini ve geleceğimizi şekillendirmedeki etkilerini tartışıyor. Günümüz bilgi üretim teknolojileri, matematiksel inovasyonun etik boyutları ve toplumsal refah üzerindeki etkileri yanı sıra algoritmik kontrol, blok zinciri teknolojisi ve yapay zekânın otomasyonu dönüştürücü potansiyeli gibi konulara değiniyor.
Aleksei Ustimenko & Derya Bayraktaroğlu
Araştırmalarınız hangi alanlarda yoğunlaşıyor, yapay zekâ alanında üretiyor musunuz? Matematik entelektüel arayışlarınızla nasıl ilişkileniyor?
Kendimi anlamak, dünyayı anlamakta kişisel sınırlarımın ne olduğunu anlamak istiyorum. Bu bir bakıma naif; 'düşünmenin' nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışıyorum, bir bakıma da tuhaf; kendi düşüncemin 'düşünmeyi' ne kadar anlayabildiğini anlamaya çabalıyorum. Günümüzde yapay zeka, bu tür bir anlayışın geldiği noktalardan biridir. Geçtiğimiz yüzyılda aynı şey teorik fizik için geçerliydi. Doğrudan yapay zeka alanında çalıştığımı söyleyemem, bir matematikçiyim, güzelliği gördüğüm yer matematiktir. Yapay zeka ile de ilişkilenen matematik geliştiriyorum. Örneğin, son zamanlarda kuantum fiziğini yapay zeka ile simüle etmek için yeni bir yaklaşım üzerinde çalışıyorum. Ancak bu, yapay zeka amaçlı bir girişim değil, bunun -daha önce imkansız olduğu düşünülen- kuantum fiziğini hızlı bir şekilde simüle etmenin kilidini açtığını farkettim. Bu kilidi yeni matematiksel konseptler yaratarak açtım. Yani çalışma alanım matematiktir ve üretmek istediğim matematikte yeni soyutlamalardır. Bu, sırf soyutlama uğruna soyutlama yapıyorum gibi duyulabilir, fakat aslında kendimi ve dünyayı anlamaya çabalıyorum. Matematiksel bir evrende yaşadığımıza ve matematiksel yapılar olduğumuza inanıyorum. Bu yüzden benim için yeni konsept arayışı - matematiksel yapının matematiğini, yani kendimi anlayabilme uğraşıdır. Alanınız saf matematik sadece matematikçiler için midir? Matematiksel yapılar hakkında konseptler geliştirmekten çok matematiği gündelik yaşamda hesaplamak, ölçmek için kullanmak üzere eğitilmiş bireyler olarak soyut matematiğin işlevinden ne anlamalıyız?
Atomik yapılardan insan etkileşimlerine kadar bu dünyadaki her şey matematiksel denklemlerin sonucudur. Dolayısıyla benim için saf matematik, var olan her şeyin bilimidir. Asıl amacı hesaplamak değildir, olası tüm hesaplamalar, evrenin işleyişinin ardındaki matematiğin türevleridir. Yani, konseptleri olabilecek en doğru biçimde geliştirirken, aslında doğanın kanunlarını buluyoruz ve pratik işlev üstlenecek ya da üstlenmeyecek her şeyi bunlardan türetiyoruz. Gördüğümüz her şey, hatta sanat ve insan ilişkileri bile, matematik biliminde kullanılan aksiyom geliştirme ve kavramsallaştırma biçiminde ilerler. Matematiği kullanarak mevcut herhangi birşeyi anlayabiliriz. Bu kavrayışa ulaşmanın belirli durumlarda ne kadar zor olabileceği ya da işlevselleşip işlevselleşmeyeceği bir yana, gerçek şu ki matematiği kullanarak mevcut şeyleri anlamak mümkündür. Türkiye'de kamu hizmeti olarak sunulan eğitim, matematiğin gündelik problemlerin çözümünde kullanılmasına dahi tam olarak yardımcı olmuyor. Öğrencilerden bilgiyi hangi durumlarda nasıl kullanılacaklarını bilmeksizin sınav başarısına yönelik ezberlemeleri istenebiliyor. Sonuç olarak birçok yetişkin, ne matematiği gündelik uğraşlar için işlevselleştirebiliyor ne de ezberlenmiş ünitelerle “doğa yasalarını' çözmek mümkün. Başka yerlerde durum nasıl?
Bu konuda dünyanın her yerinde bazı yanlış anlamalar olduğunu düşünüyorum. Matematik ne formülleri öğrenmektir ne de hemen o anda işlevselleşmesi gerekir. Ancak biri, formülleri derinlemesine anlarsa, onların nasıl türetildikleri hakkında fikir sahibi olursa, yeri geldiğinde yeni formüller türetebilir ve onları gerekli durumlarda uygulayabilir. Diyelim ki; şu anki iş yerimde bir grup çalışan karar alma protokolleri olmadığından kaotik davranıyor ve bu nedenle şirket gelir kaybediyor -matematiksel olarak da bunun gerçekleşmesi beklenir-. Kaosun kontrol edilebileceğini biliyorum, karar alma süreçlerine protokoller yerleştiririm, öngörülebilir süreçler oluştururum ve protokollerin ne olduğunu bilerek bunun üzerine matematiksel istatistikler kurarım. Protokoller olmaksızın bir şirkette karar alma süreçlerinin işlemediğini kesin olarak bilebilirim, çünkü insanlar kaotiktir. Herhangi bir formül uygulamadım ama sorunu protokoller aracılığıyla düzelttim. Çalışma arkadaşlarım bu protokollerin neden gerekli olduğunu anlamadıkları için anlamsız olduğunu düşünebilir fakat işe yaradığını görüyorum. Bu anlayışa ve çözüme matematiğin bir alanı olan dinamik sistemleri düşünerek ulaştım. Matematik birçok disiplinin (örneğin ekonomi ve finans) merkezi olduğuna göre nasıl bir dünyada yaşadığımızı belirleyen unsurlarından biridir diyebilir miyiz? Matematiğin toplumsal eleştirisini nasıl yaparsınız?
Matematiğin eleştirisinin mümkün olduğunu düşünmüyorum çünkü bu doğa yasalarını eleştirmek anlamına gelir. Matematiği ya da istatistiği uyguladığını düşünen ama bunu derin bir anlayışa sahip olmadan körü körüne yapan insanı eleştirebiliriz. Diyebiliriz ki savaşlar, ekonomik krizler insanın son derece fiziksel yasalardan ileri gelen kaotik davranışlarının (matematiksel anlamda) sonuçlarıdır. Dahası, matematiği bir aldatma aracı olarak kullanarak bu davranışları güçlendiren çok da iyi niyetli olmayan çabaların sonuçlarıdır. Örneğin, 'finansal istatistik' alanındaki çalışmaların %90'ından fazlası yeniden üretilememektedir (bkz. bilimsel bilginin yeniden üretim krizi). Bu, 'matematiğin' büyük kısmının 'matematiği uygularken' ne yaptığını bilmeyen insanlar tarafından üretildiği anlamına geliyor. Bildiklerini iddia ediyorlar ancak doğru değil, yeniden üretim krizinin sebebi budur. Çalışma yaşamımda bununla sık karşılaşıyorum, öyle ki çalışmalarım, istatistik alanında derin bir anlayışına sahip olmayanların ürettiği analitikleri yanlışlama faaliyeti üzerine kuruludur. Bu, finans dünyasında da aynı, devlet yönetiminde ve o alanda çalışan analistler için de aynı. Bilim insanlarının %90'ı için de geçerlidir bu. Matematiği doğru yapmak kolay olsa da ne yazık ki günümüzde 'matematik' yapma talebi matematikçi arzından çok daha yüksektir, üniversiteler de buna uyum sağlıyor; matematik üzerine 'hafif' içerikli dersler sunuyorlar. Bu arada, her çeşit analitikçinin matematiği kavrama niteliğindeki düşüklük, finansal krizlerin olması gerekenden daha da şiddetli deneyimlenmesine sebep oluyor. Doğanın kaçınılmaz yasası olan insanın kaotik davranışı nedeniyle krizler kaçınılmazdır. Yani; siyah ya da beyaz değil. Krizler için matematiği eleştiremeyiz, matematiği anlamadan kullanan insanı eleştirebiliriz. Matematik norma uyumlanır mı? İrademiz dışı hareket eden (insanların kime oy vereceğini, ne satın alacağını yönlendiren) algoritmalar geliştirmeye yarar mı? Ya da matematik ile herkesin iyiliğine yarayacak değişimi teşvik edebilir misiniz?
Matematik yalnızca şeyleri tanımlar, insanı birşeylere uymaya zorlamaz. Yani matematiğin tanımlayıcı usulü tanıma uymayı mümkün kılar fakat matematiği norma uyumlanmaya zorlayamayız. Bu, iş yeri protokolleri örneğinde söylediklerinizle çelişmiyor mu?
Çelişmiyor, çünkü iş yerinde mutabakat ihtiyacı, insanları toplumsal olguları kabullenir hale getirmeye odaklanmaz, şirketin çökmeyeceğini garanti altına almakla ilgilidir. Bu nüanslı bir konu. Matematik kazanç için kullanılamaz. Çağdaş aldatma bir yalanı haklı çıkarmak için şeylerin 'matematiğe/bilime/vs. dayandığı iddialarını içerebilir çünkü güvenilirlik kazanmak ister. Olmayan birşeyden güvenilirlik kazanmanın yolunu bulmak ister. O halde aynı yere dönüyoruz; sorun matematik değil. İnsanlar yine insan olur ve aslında matematik bile yapmıyorken matematiği aldatma olarak kullanır. Yapay zeka, öğrenme ve çalışma şeklimizi değiştirdi. Öte yandan küresel şirketler ve devletler yapay zeka da dahil birçok teknoloji yoluyla güç ve servetlerini artırıyor. Geleceksizlik korkusunun ekonomik politik gerekçeleri ile yapay zeka konusundaki toplumsal anksiyete birbirine karışıyor. Yapay zekayı, insanı sona erdirmeye, emeği ve toplumsal düzeni iptal etmeye gelen bir öteki gibi konumlandıran görüşleri mâkul buluyor musunuz?
Makul olduğunu düşünmüyorum. İktidar, araçlarını meşrulaştırmak için her şeyi kullanır, dün bu dindi, bugün yapay zekadır. Aslında bu korkular, yapay zekada tekel pozisyonlarını korumaya çalışan bigtech şirketleri tarafından desteklenen -yapay zekayı düzenleme politikalarını yürürlüğe koyan- politikacılar eliyle yaygınlaştırılıyor. Bu nedenle herkesin yapay zekaya erişebilmesini, bilimsel materyallerin ve algoritmaların açık kaynak olmasını güvence altına almamız, bu tür bir tekelin oluşmamasının ve bilginin herkese fayda sağlamasının yoludur. Tüm bu korkular bigtech'in işine yarıyor, çünkü lobicilikle, yani yolsuzlukla, yasaları kendi çıkarlarına uygun şekillendirebilecekleri ve rekabeti ortadan kaldırabilecekleri ortadadır. Bilinç ve yapay zekayı nasıl ele alırsınız?
Günümüzde yapay zeka, sofistike bir veri tabanından -tıpkı bir arama motoru gibi- daha fazlası değildir. Verileri ezberlemekten ve basit interpolasyon yapmaktan ibarettir. İnsanı taklit etmeksizin yaratıcılık yeteneğine sahip yapay zeka görmedim. Ancak bu sorunun çözülebilir olduğuna inanıyorum, en azından bir beyni kopyalayarak. Ne var ki insan da tek başına yaratıcı değildir, yaratıcı olan insan topluluklarıdır. İnsan kaotiktir. Onun kaotik oluşu, yeterince iyi ya da büyüleyici olmayan her şeyin kenara atılmasına yol açar. Yaratıcılığı algılarken bir seçilim ön yargısı yaratır. Bunun incelemeye değer bir süreç olduğunu düşünüyorum. İnsanlığın kaotik doğası + seçilmiş konseptlerin toplumsal düzeyde icra edilmesi. Gerçek yapay zeka bilinci, birbirleriyle etkileşen geniş bir yapay zeka popülasyonuna sahip olduğumuzda ortaya çıkacaktır. Sanırım bu sorunuzu cevaplıyor. Henüz bilinçten söz edilemez. Kaos ve zeka söz konusudur. Ve bu da bilincin var olduğu algısı yaratıyor. Bazı şirketler insansı olarak tanımlanan insan görünümlü akıllı robotlar üretmek için yarışıyor, bazıları endüstriyel üretimde kullanılacak dayanıklı makineler üretmeye çalışıyor. Yapay zekanın geleceği neye benzeyecek, sizce bedene hapsolacak mı? Olacaksa, yapay zekayı, tarih boyunca ayrımcılığa, yerinden edilmeye ve sömürülmeye maruz beden bağlamında nasıl değerlendirirsiniz?
Bu tür çabalar genellikle işlevsel değil. İstisnalar olabilir tabi ama yapay zekada yaşamın konusu bedenin kendisi değil, 'düşünme süreçleri' dir. Ve günümüzde bu tür 'düşünme' aslında neredeyse tamamen robotların 'bedenlerinin' dışında gerçekleşiyor. Dürüst olmak gerekirse günümüzdeki durumun Terminatör' filminin senaryosuna giden bir yolculuk olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir ayrımcılık eylemi ya da söylemlerini (robotlar daha güçlü ve yakında bizden 'daha akıllı' olacaklar vb.) düşündüğümde emin olduğum şu ki, yaşamın geleceği insanlarla ilgili olmayacaktır. İnsan, yaşamın 2.0 sürümünü yaratmak ve varoluşunu sonlandırmaya yönelmiş görünümdedir. Ve insan yoksa, ayrımcılık da yok demektir. Kimi türler tehdit altında, kimi yok olmuştur, aynı tehdit yapay zeka için de geçerli olamaz mı? Bilincin -bedensiz- öngörülemeyen akışları norma tehdit oluşturduğu için mi insansı robotlar üretiliyor, yoksa insanın yine hizmetkâra mı ihtiyacı var?
İnsanlar 'dibe doğru yarış' olarak, rekabet için insansı robotlar üretiyor, bu tutum kendilerine varoluşsal bir tehdit oluştursa bile. Örneğin Amerika için 'Çin'in robot ordusu üretmesi' 'varsayımsal' yapay zeka devriminden çok daha 'önemli' bir varoluşsal tehdittir. Dolayısıyla her iki ülke de 'robotlar' yaratmak için çalışacaktır. Bu, kaçınılmaz olarak kontrolden çıkacaktır. Bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. İnsanlık evrim zincirinde ara halka olmak için var. İş gücü ve otomasyon açısından yapay zekanın insan etkinliğini güçsüzleştirme potansiyeli var mı? Bu bir kazan-kazan durumuna evrilebilir mi?
Açıkçası bilmiyorum. Biliyorum ki; otomasyondaki tarihsel ilerlemeler bazı meslekleri ortadan kaldırırken daha fazla sayıda yeni meslek yarattı ve insan potansiyeli böylelikle güçlendirildi. Bundan farklı olacağını düşünmüyorum, farklı olacağına dair herhangi bir kanıtım yok. Grafik tasarımcılar artık yapay zeka kullanıyor olsa da yapay zeka tek başına onların yerini alamaz. Metin yazarları ve avukatlar için de aynısı geçerlidir. Merkez bankaları kripto para piyasalarıyla ne yapacağını bilmez görünüyor. Bazı ülkelerde, hükümetler bu piyasaların kara para aklama ve vergi kaçakçılığı gibi gayrimeşru faaliyetler için kullanıldığını iddia ediyor. Çin örneğin; kendi sınırları içinde kripto para borsalarını ve madenciliği yasakladı, Avrupa'da ise durum farklı görünüyor. Devletlerin ve bireylerin farklı görüş ve beklentiye sahip olduğu bu mali evrenin uzun süredir yozlaşan kapitalizmdeki işlevi nedir?
Aslına bakarsanız, hiç bir şey yapamazlar. Çin yasaklamış olsa da elinde herkesten daha fazla bitcoin bulunduranlar Çin'de yaşayanlardır. Kontrol etmek mümkün değil. Hükümetleri rahatsız eden de budur, serveti sadece birkaç kişi için güvence altına almalarının önü kesiliyor. Örneğin ben karar alma konusunda protokoller yapıyorum, aynı şekilde hükümetler de 'düzenlemeler' yapıyor. Ancak arada temel bir fark var: matematiksel olarak, açık piyasalarda tüm oyuncuların 'kaotik' olmasına izin verdiğimizde genel refah maksimize olurken, kararlar yapılandırılırsa refah her oyuncu için ayrı ayrı maksimize olur. Bu bir çelişki değildir: Şirketler tanımı gereği merkezileşmiştir ve teşvik edilen şey kâr elde etmektir. Hükümet düzeyinde ise teşvik; gücü ve birkaç kişinin zenginliğini maksimize etmektir. Bu teşvikler matematiksel olarak ortaya çıkar ve şirketlerin neden iç düzenlemelere ihtiyaç duyduğunu, neden şirketler kriptoyu benimserken hükümetlerin düzenlenmemiş kriptoyu varoluşsal tehdit olarak algıladığını açıklar. Bu konu da dünyanın neden matematikle açıklandığı ile ilgilidir. Yine de aynı mantığı her yere uygulayamayız, nüanslıdır ve bağlam önemlidir. Günümüzde sorunlar ve çözümler (savaşmak veya barışı kurmak gibi) evrensel görünüyor. Tek bir yer yok, deniz kirlenmişse herkes için kirlenmiştir. Sizce bilim ya da bilim topluluğu bu gibi kavrayışı yaygınlaştırmakta etkili mi? İnsanlar nasıl spritüel pratikler yoluyla günümüz yıkımlarından kaçış noktaları yaratmaya ve daha iyi bir dünya için dersler çıkarmaya çabalıyorsa, benzer arayış sonucu bilimsel içerik de yer yer inanışa dönüşüyor. Durumu nasıl görüyorsunuz?
Gün geçtikçe, bunun kimsenin kontrolünde olmadığına inanmaya başladım. Kaotik sistem çökebilir ya da çökmeyebilir, hayatta kalabilir ya da kalmayabilir, insan insan olmaya devam edecektir. Bilimin bile bir din biçimi olarak silah haline getirildiğini görüyorum. Ne zaman 'bilimin yolunu izleyin' diyerek 'hükümetlere tavsiyelerde bulunan' 'bilim insanları', 'analistler' vs. görsem, sahte-bilimden başka bir şey görmüyorum. Çünkü bilim, politikaların ne olması gerektiğini söylemez. Bilim doğayı tanımlar. İnsanların ya eski dinlere inandıklarını ya da 'bilime inandıklarını' görüyorum, ki bilimin inandıkları hali dinden farklı değil, sadece modernize edilmiş farklı bir biçimi. Aslında bilimle hiçbir ilgisi yok. İnsanların daima inanacak bir şeye ihtiyacı varmış gibi görünüyor. İyilik ve esenlik arayışına cevap vermenin günden güne genişleyen sektörleri var. Bütünün esenliği ile ilgilenmenin, nezaketi aramanın yolu matematikten geçer mi?
İyilik ve esenliğin matematiksel olarak arzu edilir olduğuna inanıyorum, dolayısıyla teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bu kaçınılmaz olarak veri ve istatistikler yoluyla keşfedilmelidir. Fakat bu sadece önsezim.
Kendimi anlamak, dünyayı anlamakta kişisel sınırlarımın ne olduğunu anlamak istiyorum. Bu bir bakıma naif; 'düşünmenin' nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışıyorum, bir bakıma da tuhaf; kendi düşüncemin 'düşünmeyi' ne kadar anlayabildiğini anlamaya çabalıyorum. Günümüzde yapay zeka, bu tür bir anlayışın geldiği noktalardan biridir. Geçtiğimiz yüzyılda aynı şey teorik fizik için geçerliydi. Doğrudan yapay zeka alanında çalıştığımı söyleyemem, bir matematikçiyim, güzelliği gördüğüm yer matematiktir. Yapay zeka ile de ilişkilenen matematik geliştiriyorum. Örneğin, son zamanlarda kuantum fiziğini yapay zeka ile simüle etmek için yeni bir yaklaşım üzerinde çalışıyorum. Ancak bu, yapay zeka amaçlı bir girişim değil, bunun -daha önce imkansız olduğu düşünülen- kuantum fiziğini hızlı bir şekilde simüle etmenin kilidini açtığını farkettim. Bu kilidi yeni matematiksel konseptler yaratarak açtım. Yani çalışma alanım matematiktir ve üretmek istediğim matematikte yeni soyutlamalardır. Bu, sırf soyutlama uğruna soyutlama yapıyorum gibi duyulabilir, fakat aslında kendimi ve dünyayı anlamaya çabalıyorum. Matematiksel bir evrende yaşadığımıza ve matematiksel yapılar olduğumuza inanıyorum. Bu yüzden benim için yeni konsept arayışı - matematiksel yapının matematiğini, yani kendimi anlayabilme uğraşıdır. Alanınız saf matematik sadece matematikçiler için midir? Matematiksel yapılar hakkında konseptler geliştirmekten çok matematiği gündelik yaşamda hesaplamak, ölçmek için kullanmak üzere eğitilmiş bireyler olarak soyut matematiğin işlevinden ne anlamalıyız?
Atomik yapılardan insan etkileşimlerine kadar bu dünyadaki her şey matematiksel denklemlerin sonucudur. Dolayısıyla benim için saf matematik, var olan her şeyin bilimidir. Asıl amacı hesaplamak değildir, olası tüm hesaplamalar, evrenin işleyişinin ardındaki matematiğin türevleridir. Yani, konseptleri olabilecek en doğru biçimde geliştirirken, aslında doğanın kanunlarını buluyoruz ve pratik işlev üstlenecek ya da üstlenmeyecek her şeyi bunlardan türetiyoruz. Gördüğümüz her şey, hatta sanat ve insan ilişkileri bile, matematik biliminde kullanılan aksiyom geliştirme ve kavramsallaştırma biçiminde ilerler. Matematiği kullanarak mevcut herhangi birşeyi anlayabiliriz. Bu kavrayışa ulaşmanın belirli durumlarda ne kadar zor olabileceği ya da işlevselleşip işlevselleşmeyeceği bir yana, gerçek şu ki matematiği kullanarak mevcut şeyleri anlamak mümkündür. Türkiye'de kamu hizmeti olarak sunulan eğitim, matematiğin gündelik problemlerin çözümünde kullanılmasına dahi tam olarak yardımcı olmuyor. Öğrencilerden bilgiyi hangi durumlarda nasıl kullanılacaklarını bilmeksizin sınav başarısına yönelik ezberlemeleri istenebiliyor. Sonuç olarak birçok yetişkin, ne matematiği gündelik uğraşlar için işlevselleştirebiliyor ne de ezberlenmiş ünitelerle “doğa yasalarını' çözmek mümkün. Başka yerlerde durum nasıl?
Bu konuda dünyanın her yerinde bazı yanlış anlamalar olduğunu düşünüyorum. Matematik ne formülleri öğrenmektir ne de hemen o anda işlevselleşmesi gerekir. Ancak biri, formülleri derinlemesine anlarsa, onların nasıl türetildikleri hakkında fikir sahibi olursa, yeri geldiğinde yeni formüller türetebilir ve onları gerekli durumlarda uygulayabilir. Diyelim ki; şu anki iş yerimde bir grup çalışan karar alma protokolleri olmadığından kaotik davranıyor ve bu nedenle şirket gelir kaybediyor -matematiksel olarak da bunun gerçekleşmesi beklenir-. Kaosun kontrol edilebileceğini biliyorum, karar alma süreçlerine protokoller yerleştiririm, öngörülebilir süreçler oluştururum ve protokollerin ne olduğunu bilerek bunun üzerine matematiksel istatistikler kurarım. Protokoller olmaksızın bir şirkette karar alma süreçlerinin işlemediğini kesin olarak bilebilirim, çünkü insanlar kaotiktir. Herhangi bir formül uygulamadım ama sorunu protokoller aracılığıyla düzelttim. Çalışma arkadaşlarım bu protokollerin neden gerekli olduğunu anlamadıkları için anlamsız olduğunu düşünebilir fakat işe yaradığını görüyorum. Bu anlayışa ve çözüme matematiğin bir alanı olan dinamik sistemleri düşünerek ulaştım. Matematik birçok disiplinin (örneğin ekonomi ve finans) merkezi olduğuna göre nasıl bir dünyada yaşadığımızı belirleyen unsurlarından biridir diyebilir miyiz? Matematiğin toplumsal eleştirisini nasıl yaparsınız?
Matematiğin eleştirisinin mümkün olduğunu düşünmüyorum çünkü bu doğa yasalarını eleştirmek anlamına gelir. Matematiği ya da istatistiği uyguladığını düşünen ama bunu derin bir anlayışa sahip olmadan körü körüne yapan insanı eleştirebiliriz. Diyebiliriz ki savaşlar, ekonomik krizler insanın son derece fiziksel yasalardan ileri gelen kaotik davranışlarının (matematiksel anlamda) sonuçlarıdır. Dahası, matematiği bir aldatma aracı olarak kullanarak bu davranışları güçlendiren çok da iyi niyetli olmayan çabaların sonuçlarıdır. Örneğin, 'finansal istatistik' alanındaki çalışmaların %90'ından fazlası yeniden üretilememektedir (bkz. bilimsel bilginin yeniden üretim krizi). Bu, 'matematiğin' büyük kısmının 'matematiği uygularken' ne yaptığını bilmeyen insanlar tarafından üretildiği anlamına geliyor. Bildiklerini iddia ediyorlar ancak doğru değil, yeniden üretim krizinin sebebi budur. Çalışma yaşamımda bununla sık karşılaşıyorum, öyle ki çalışmalarım, istatistik alanında derin bir anlayışına sahip olmayanların ürettiği analitikleri yanlışlama faaliyeti üzerine kuruludur. Bu, finans dünyasında da aynı, devlet yönetiminde ve o alanda çalışan analistler için de aynı. Bilim insanlarının %90'ı için de geçerlidir bu. Matematiği doğru yapmak kolay olsa da ne yazık ki günümüzde 'matematik' yapma talebi matematikçi arzından çok daha yüksektir, üniversiteler de buna uyum sağlıyor; matematik üzerine 'hafif' içerikli dersler sunuyorlar. Bu arada, her çeşit analitikçinin matematiği kavrama niteliğindeki düşüklük, finansal krizlerin olması gerekenden daha da şiddetli deneyimlenmesine sebep oluyor. Doğanın kaçınılmaz yasası olan insanın kaotik davranışı nedeniyle krizler kaçınılmazdır. Yani; siyah ya da beyaz değil. Krizler için matematiği eleştiremeyiz, matematiği anlamadan kullanan insanı eleştirebiliriz. Matematik norma uyumlanır mı? İrademiz dışı hareket eden (insanların kime oy vereceğini, ne satın alacağını yönlendiren) algoritmalar geliştirmeye yarar mı? Ya da matematik ile herkesin iyiliğine yarayacak değişimi teşvik edebilir misiniz?
Matematik yalnızca şeyleri tanımlar, insanı birşeylere uymaya zorlamaz. Yani matematiğin tanımlayıcı usulü tanıma uymayı mümkün kılar fakat matematiği norma uyumlanmaya zorlayamayız. Bu, iş yeri protokolleri örneğinde söylediklerinizle çelişmiyor mu?
Çelişmiyor, çünkü iş yerinde mutabakat ihtiyacı, insanları toplumsal olguları kabullenir hale getirmeye odaklanmaz, şirketin çökmeyeceğini garanti altına almakla ilgilidir. Bu nüanslı bir konu. Matematik kazanç için kullanılamaz. Çağdaş aldatma bir yalanı haklı çıkarmak için şeylerin 'matematiğe/bilime/vs. dayandığı iddialarını içerebilir çünkü güvenilirlik kazanmak ister. Olmayan birşeyden güvenilirlik kazanmanın yolunu bulmak ister. O halde aynı yere dönüyoruz; sorun matematik değil. İnsanlar yine insan olur ve aslında matematik bile yapmıyorken matematiği aldatma olarak kullanır. Yapay zeka, öğrenme ve çalışma şeklimizi değiştirdi. Öte yandan küresel şirketler ve devletler yapay zeka da dahil birçok teknoloji yoluyla güç ve servetlerini artırıyor. Geleceksizlik korkusunun ekonomik politik gerekçeleri ile yapay zeka konusundaki toplumsal anksiyete birbirine karışıyor. Yapay zekayı, insanı sona erdirmeye, emeği ve toplumsal düzeni iptal etmeye gelen bir öteki gibi konumlandıran görüşleri mâkul buluyor musunuz?
Makul olduğunu düşünmüyorum. İktidar, araçlarını meşrulaştırmak için her şeyi kullanır, dün bu dindi, bugün yapay zekadır. Aslında bu korkular, yapay zekada tekel pozisyonlarını korumaya çalışan bigtech şirketleri tarafından desteklenen -yapay zekayı düzenleme politikalarını yürürlüğe koyan- politikacılar eliyle yaygınlaştırılıyor. Bu nedenle herkesin yapay zekaya erişebilmesini, bilimsel materyallerin ve algoritmaların açık kaynak olmasını güvence altına almamız, bu tür bir tekelin oluşmamasının ve bilginin herkese fayda sağlamasının yoludur. Tüm bu korkular bigtech'in işine yarıyor, çünkü lobicilikle, yani yolsuzlukla, yasaları kendi çıkarlarına uygun şekillendirebilecekleri ve rekabeti ortadan kaldırabilecekleri ortadadır. Bilinç ve yapay zekayı nasıl ele alırsınız?
Günümüzde yapay zeka, sofistike bir veri tabanından -tıpkı bir arama motoru gibi- daha fazlası değildir. Verileri ezberlemekten ve basit interpolasyon yapmaktan ibarettir. İnsanı taklit etmeksizin yaratıcılık yeteneğine sahip yapay zeka görmedim. Ancak bu sorunun çözülebilir olduğuna inanıyorum, en azından bir beyni kopyalayarak. Ne var ki insan da tek başına yaratıcı değildir, yaratıcı olan insan topluluklarıdır. İnsan kaotiktir. Onun kaotik oluşu, yeterince iyi ya da büyüleyici olmayan her şeyin kenara atılmasına yol açar. Yaratıcılığı algılarken bir seçilim ön yargısı yaratır. Bunun incelemeye değer bir süreç olduğunu düşünüyorum. İnsanlığın kaotik doğası + seçilmiş konseptlerin toplumsal düzeyde icra edilmesi. Gerçek yapay zeka bilinci, birbirleriyle etkileşen geniş bir yapay zeka popülasyonuna sahip olduğumuzda ortaya çıkacaktır. Sanırım bu sorunuzu cevaplıyor. Henüz bilinçten söz edilemez. Kaos ve zeka söz konusudur. Ve bu da bilincin var olduğu algısı yaratıyor. Bazı şirketler insansı olarak tanımlanan insan görünümlü akıllı robotlar üretmek için yarışıyor, bazıları endüstriyel üretimde kullanılacak dayanıklı makineler üretmeye çalışıyor. Yapay zekanın geleceği neye benzeyecek, sizce bedene hapsolacak mı? Olacaksa, yapay zekayı, tarih boyunca ayrımcılığa, yerinden edilmeye ve sömürülmeye maruz beden bağlamında nasıl değerlendirirsiniz?
Bu tür çabalar genellikle işlevsel değil. İstisnalar olabilir tabi ama yapay zekada yaşamın konusu bedenin kendisi değil, 'düşünme süreçleri' dir. Ve günümüzde bu tür 'düşünme' aslında neredeyse tamamen robotların 'bedenlerinin' dışında gerçekleşiyor. Dürüst olmak gerekirse günümüzdeki durumun Terminatör' filminin senaryosuna giden bir yolculuk olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir ayrımcılık eylemi ya da söylemlerini (robotlar daha güçlü ve yakında bizden 'daha akıllı' olacaklar vb.) düşündüğümde emin olduğum şu ki, yaşamın geleceği insanlarla ilgili olmayacaktır. İnsan, yaşamın 2.0 sürümünü yaratmak ve varoluşunu sonlandırmaya yönelmiş görünümdedir. Ve insan yoksa, ayrımcılık da yok demektir. Kimi türler tehdit altında, kimi yok olmuştur, aynı tehdit yapay zeka için de geçerli olamaz mı? Bilincin -bedensiz- öngörülemeyen akışları norma tehdit oluşturduğu için mi insansı robotlar üretiliyor, yoksa insanın yine hizmetkâra mı ihtiyacı var?
İnsanlar 'dibe doğru yarış' olarak, rekabet için insansı robotlar üretiyor, bu tutum kendilerine varoluşsal bir tehdit oluştursa bile. Örneğin Amerika için 'Çin'in robot ordusu üretmesi' 'varsayımsal' yapay zeka devriminden çok daha 'önemli' bir varoluşsal tehdittir. Dolayısıyla her iki ülke de 'robotlar' yaratmak için çalışacaktır. Bu, kaçınılmaz olarak kontrolden çıkacaktır. Bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. İnsanlık evrim zincirinde ara halka olmak için var. İş gücü ve otomasyon açısından yapay zekanın insan etkinliğini güçsüzleştirme potansiyeli var mı? Bu bir kazan-kazan durumuna evrilebilir mi?
Açıkçası bilmiyorum. Biliyorum ki; otomasyondaki tarihsel ilerlemeler bazı meslekleri ortadan kaldırırken daha fazla sayıda yeni meslek yarattı ve insan potansiyeli böylelikle güçlendirildi. Bundan farklı olacağını düşünmüyorum, farklı olacağına dair herhangi bir kanıtım yok. Grafik tasarımcılar artık yapay zeka kullanıyor olsa da yapay zeka tek başına onların yerini alamaz. Metin yazarları ve avukatlar için de aynısı geçerlidir. Merkez bankaları kripto para piyasalarıyla ne yapacağını bilmez görünüyor. Bazı ülkelerde, hükümetler bu piyasaların kara para aklama ve vergi kaçakçılığı gibi gayrimeşru faaliyetler için kullanıldığını iddia ediyor. Çin örneğin; kendi sınırları içinde kripto para borsalarını ve madenciliği yasakladı, Avrupa'da ise durum farklı görünüyor. Devletlerin ve bireylerin farklı görüş ve beklentiye sahip olduğu bu mali evrenin uzun süredir yozlaşan kapitalizmdeki işlevi nedir?
Aslına bakarsanız, hiç bir şey yapamazlar. Çin yasaklamış olsa da elinde herkesten daha fazla bitcoin bulunduranlar Çin'de yaşayanlardır. Kontrol etmek mümkün değil. Hükümetleri rahatsız eden de budur, serveti sadece birkaç kişi için güvence altına almalarının önü kesiliyor. Örneğin ben karar alma konusunda protokoller yapıyorum, aynı şekilde hükümetler de 'düzenlemeler' yapıyor. Ancak arada temel bir fark var: matematiksel olarak, açık piyasalarda tüm oyuncuların 'kaotik' olmasına izin verdiğimizde genel refah maksimize olurken, kararlar yapılandırılırsa refah her oyuncu için ayrı ayrı maksimize olur. Bu bir çelişki değildir: Şirketler tanımı gereği merkezileşmiştir ve teşvik edilen şey kâr elde etmektir. Hükümet düzeyinde ise teşvik; gücü ve birkaç kişinin zenginliğini maksimize etmektir. Bu teşvikler matematiksel olarak ortaya çıkar ve şirketlerin neden iç düzenlemelere ihtiyaç duyduğunu, neden şirketler kriptoyu benimserken hükümetlerin düzenlenmemiş kriptoyu varoluşsal tehdit olarak algıladığını açıklar. Bu konu da dünyanın neden matematikle açıklandığı ile ilgilidir. Yine de aynı mantığı her yere uygulayamayız, nüanslıdır ve bağlam önemlidir. Günümüzde sorunlar ve çözümler (savaşmak veya barışı kurmak gibi) evrensel görünüyor. Tek bir yer yok, deniz kirlenmişse herkes için kirlenmiştir. Sizce bilim ya da bilim topluluğu bu gibi kavrayışı yaygınlaştırmakta etkili mi? İnsanlar nasıl spritüel pratikler yoluyla günümüz yıkımlarından kaçış noktaları yaratmaya ve daha iyi bir dünya için dersler çıkarmaya çabalıyorsa, benzer arayış sonucu bilimsel içerik de yer yer inanışa dönüşüyor. Durumu nasıl görüyorsunuz?
Gün geçtikçe, bunun kimsenin kontrolünde olmadığına inanmaya başladım. Kaotik sistem çökebilir ya da çökmeyebilir, hayatta kalabilir ya da kalmayabilir, insan insan olmaya devam edecektir. Bilimin bile bir din biçimi olarak silah haline getirildiğini görüyorum. Ne zaman 'bilimin yolunu izleyin' diyerek 'hükümetlere tavsiyelerde bulunan' 'bilim insanları', 'analistler' vs. görsem, sahte-bilimden başka bir şey görmüyorum. Çünkü bilim, politikaların ne olması gerektiğini söylemez. Bilim doğayı tanımlar. İnsanların ya eski dinlere inandıklarını ya da 'bilime inandıklarını' görüyorum, ki bilimin inandıkları hali dinden farklı değil, sadece modernize edilmiş farklı bir biçimi. Aslında bilimle hiçbir ilgisi yok. İnsanların daima inanacak bir şeye ihtiyacı varmış gibi görünüyor. İyilik ve esenlik arayışına cevap vermenin günden güne genişleyen sektörleri var. Bütünün esenliği ile ilgilenmenin, nezaketi aramanın yolu matematikten geçer mi?
İyilik ve esenliğin matematiksel olarak arzu edilir olduğuna inanıyorum, dolayısıyla teknolojinin ilerlemesiyle birlikte bu kaçınılmaz olarak veri ve istatistikler yoluyla keşfedilmelidir. Fakat bu sadece önsezim.
Aleksei Ustimenko, Rusya doğumlu, Londra'da yaşayan ve çalışan bir matematikçidir. Endüstride uygulamalı bilimci olarak çalışıyor, üretimi istatistik ve yapay zekaya odaklanıyor. Kedileri seviyor ve motor sporu go-kart'tan hoşlanıyor.
Sosyal Medya | instagram/imwhatusee